NİÇİN YARIŞMADAN YANA DEĞİLİZ?
Karikatür yarışmaları konusunda yıllardır sürekli mektup almaktayım… Yarışmalara katılmak isteyenler adres ve tarih sormakta ya da yarışma düzenleyenler yarışmalarının duyurulmasını istemekteler. Sizin de bildiğiniz veya fark ettiğiniz gibi Gırgır, karikatür yarışmaları ile ilgili çağrı ve haberleri yayınlamamaktadır. Bu konuda gelen mektupların çokluğu yüzünden, bu davranışımızın nedenini açıklamak gereğini duydum. Karikatür yarışmaları ile ilgili düşüncelerimi kısaca yazmaya çalışacağım…
Karikatür, baskı makinelerinin yaşamımıza girmesi ile kişiliğe kavuşmuş bir sanattır. Yani çoğaltılıp geniş kitlelere ulaşabilmesi, karikatürü, aranan ve gerek duyulan önemli bir sanat haline getirmiştir. Eskiden ressamların sadece eskiz defterlerinin sayfaları arasına sıkışıp kalmış mizahi resimler, çoğaltılıp halka ulaşmaya başlayınca öz ve biçim değişmiştir. Giderek halkın sorunları doğrultusunda bir konu ve anlatım gelişimi göstermiştir. Böylece, ressamların soylu bir kişiyi gizlice hicvetmek için çizdiği resimler gün ışığına çıkmıştır. Sürekli güzel ve idealci bir anlayış içinde dinsel resimler yapmak zorunda olan eski ressamların bu gerçek dışı güzelliklerden içine baygınlık gelmesi sonucunda çizdiği "Alaycı çirkinleştirmeler" basılmaya başlayınca karikatür, ayrı bir sanat haline gelmiştir.
Karikatür, eskiden mizah duygusu olan ressamlar tarafından çizilirdi. Gazete ve dergiler çoğalınca ressamların yerini "Karikatürcü" dediğimiz daha değişik bir çizer tipi aldı. Bunlar mizah taşıyan bir fikri abartılmış resimlerle çizmek yerine değişik bir karikatür dili oluşturdular.
Fakat karikatürcüler, geniş kitleler için sanat yapan bir çok kişi gibi seçkinler, "Elit tabaka" tarafından küçümsendiler. Aslında toplumda bir azınlık olan seçkinler için kitlelerin anlayıp sevdiği tür sanatların bir değeri ve güzelliği olamazdı. Olmamalıydı da… Çünkü seçkinler azınlık oldukları halde sanat konusundaki iktidarlarını sürdürmek zorundaydılar. Varolma nedenleri buna bağlıydı (Seçkin ile aydını birbirine karıştırmamak gerekir).
Böylece, karikatür gibi, sinema gibi hızla çoğaltılabilen ve geniş kitlelere ulaşabilen sanatları küçümsediler. İktidarlarını yürüttükleri sırça köşklere sokmadılar.
Bu sürekli küçümseme, karikatürcü denen kişi üstünde giderek aşağılık duygusu uyandırmaya başladı. Halk tarafından kolay algılanabilirliğin ve beğenilmenin "Banal" bayağı bir iş olduğuna inanmaya başladılar.
Seçkin beğenisi, "Ölümsüzlük" ve "Kalıcı olma" gibi bir takım resim değerlendirmeleriyle edebiyat ölçülerini karikatüre de uygulamıştı… Bu değer ölçüleri, karikatürcüyü, sokaklarda gezen gazete ve dergi sayfalarından, yavaş yavaş resmin mekanı olan sergi salonlarının duvarlarına itmeye başladı.
Bir yandan da karikatür çizerleri hızla çoğaldığı için yayınlanabilme olanağı azalıyordu. Bu durum da dünyada sergiciliğe akımı hızlandırdı.
Karikatürün sokaktan kapalı salonlara dönmesi, karikatürden oldum olası rahatsız olan bazı güçlerin işine geldi. Vurucu gücü büyük ve ele avuca sığmayan bir kitle sanatını
EVCİLLEŞTİRMEK fırsatını kaçırmadılar. Belli bir tür karikatür anlayışını ödüllendirerek o anlayışı özendirdiler. Kitle iletişim araçlarının çoğuna da hakim oldukları için (Bilhassa TV) o anlayışın geniş propagandasını yaptılar. Böylece evcilleşmiş bir karikatür türünü
tek ve mutlak karikatür anlayışı olarak kitlelere pompalamaya başladılar. Seçkinliğe heveslenmiş küçük gruplar üzerinde etkili oldular. Kişilik bocalaması içinde bulunan yarı aydın kesimde hiç olmazsa kafa bulandırdılar. Hele, kitleler tarafından beğenilmeyen karikatürcü türü içinde fedakar militanlar bile buldular.
Önce masum bir "Turistik karikatür şenliği" gibi başlayan bu tür yarışmalardan iki örnek verirsem, ne demek istediğim, sanırım daha iyi anlaşılacak…
Birincisi, Kanada'da Koka Kola şirketinin desteklediği 5000 dolar ödüllü bir yarışmanın Türkiye'deki izdüşümü… Adı Sedat Simavi Karikatür Yarışması… (Sedat Simavi'nin adını bu yarışmanın dışında tutuyorum. Çünkü, çıkardığı, Kurtuluş Savaşımızı destekleyen Güleryüz Mizah Dergisi'yle, yıllarca sürdürdüğü Karikatür Dergisi'yle ve çizdiği zaman için hiciv taşıyan karikatürleriyle, Türk mizahına katkısını saygı ile anmak görevimdir…)
İşte bu yarışmanın geçen yılki katılma şartnamesinde şöyle bir koşul vardı:
Yarışmaya katılacak karikatürler politik ve ahlak dışı olmayacaktır.
Yani yarışmayı düzenleyenler, politika yapmak ile ahlaksızlık yapmayı eş anlamlı olarak görüyordu. Yani politik bir karikatürle, bir fuhuş karikatürü terazinin aynı kefesindeydi ve çok ayıptı. Böylece nasıl bir karikatür türünün kurumlaştırılmak istendiği ortaya çıkıyor.
Ödül de Türk parası değil, 5000 Amerikan Dolarıydı… Diğer uluslararası karikatür yarışmalarının yapıldığı İtalya'da liret, Japonya'da yen, Yugoslavya'da dinar, Belçika'da frank ödül olarak verilirken Türkiye'de neden dolar oluyormuş? Çünkü dolar yemini duyunca ünlü şanlı karikatürcülerin yarışmaya katılacağını sanır… Oysa birçok yabancı karikatürcü, değil dolar, ödül pırlanta bile olsa lotarya oynamaktan çoktan vazgeçmiştir. Garanti parayı görmeden, pazarlıkta kesişmeden, yarışmaya filan katılmazlar.
İkinci örneğimizin çağrı mektubu, şu anda önümde duruyor. Bu yarışma, Bulgaristan'ın Gabrova kasabasında kurulan Mizah Evi'nde yapılıyor. Tanıtım için güzel baskılı bir de albüm göndermişler. Albümde, bugüne kadar yarışmaya katılan karikatürler, fotoğraflar ve heykeller var. Hepsi de çok güzel yapıtlar. Zaten Mizah Evi girişimi çok güzel ve yararlı bir girişim. Ama gönderdikleri mektupta bir bölüm var ki, yenilir yutulur cinsten değil. Diyorlar ki:
Sayın Yayın Müdürü… Sizin aranızda da bir yarışma açtık. Bizim yarışmamızı yayınında en güzel tanıtan yayın sorumlusunu bu şenliğimize davet edeceğiz. Ona özel ödül verip 5 gün bedava konuk edeceğiz…
İşte benim böyle yemleri midem kaldırmaz. Mizah adına yapılmış güzel bir davranışı ve mizaha verilen emeği tanıtmayı zaten görev sayarım. Ama işin dibine lotaryalı bir rüşvetcik kondu mu görevimi bile yapamam… Böyle propagandalı, çıkarlı işler, elimi durdurur. Gabrova'ya gitmek istersem, kalkar giderim. Param varsa 5 değil, 15 gün kalırım, kime ne?
İşte bu mektup da bir başka "Yarışma düzenleme zihniyetini" açıklıyor. Böyle düzenleyici kurnazlıkları da benim fena halde midemi bulandırıyor. Böylesine nedenler yüzünden Gırgır'da yarışma duyurularına yer vermiyoruz. Sergiler can baş üstüne… Ama Gırgır'ı, yarışma denen, amacının, seçiminin ne olduğu belirli ya da belirsiz hiçbir karikatür koşusuna bulaştırmamaya kararlıyız.
Ayrıca birçok faydasına rağmen, kişi olarak yarışma denen "Karikatür spekülasyonuna" da karşıyım. Her yarışmada bir kaç kazanan varsa bir sürü de kaybeden var demektir. Buna kim karar verecek? Hangi anlayışa ve hangi teraziye göre?.. Bir tek karikatür seçicisinin halk olduğuna inanıyorum. Beğenirse bakar, beğenmezse bir daha bakmaz. Karikatürcünün tek ödülü de aldığı telif ücreti ve halka ulaşabilmenin sevincidir.
Yeri geldiği için Türkiye'de pıtırak gibi çoğalan karikatür yarışmalarından da söz etmek isterim.
Karikatür, tekrar halk arasında sevilen bir sanat olalı beri adını duyurmak isteyen her kişi ve kuruluş şıpınişi karikatür yarışması düzenler oldu. Dergilerden bankalara, sigorta şirketlerinden reklamcılara kadar yarışma düzenleyen düzenleyene… Eh, son yıllarda nasıl olsa karikatürcü de bollaştı… Gelsin bir yarışma, yağsın karikatürler… Onlara düşen de, artık değişmez bir takım haline getirilmiş 5-6 karikatürcüyü çağırıp "Haydi bize azıcık birinci, ikinci, üçüncü seçin" demek oluyor. Kazanana da biraz bin lira, kupa bardak, tabak dağıtıp, gazete ve dergi haberi haline gelip kurumlaştıklarını "
Tescil" ettiriyorlar.
Hatta bu yarışmaların öylesine "
Şaşkınca" düzenlenmiş olanları var ki, insan ne düşüneceğini şaşırıyor. Çünkü karikatür gönderen yarışmacıdan bir de üstüne para istiyorlar. Bu paraları toplayıp kazananlara vereceklermiş. Çünkü yarışmayı düzenleyenlerin ödül olarak verecekleri paraları yokmuş. Yani karikatüre yeni başlayan bir yarışmacı, parasını bile bile kaptıracak. Çünkü acemi bir çizgiyle kazanma şansı, piyango bileti alan bir vatandaş kadar bile yok… Bankerlik gibi bir şey…
Ben, ülkemizdeki bu yarışmalardan çoğunun, aslında iyi niyetle fakat üstünde az düşünülerek yapıldığına inanıyorum… Biraz düşünülse, yarışmaların asıl amacı olan "Karikatür sanatına" hizmet, genç karikatürcüyü yüreklendirme işinin gerçekleşmeyeceğini görürüz. Tersine, karikatür ve karikatürcü, moda olan bir reklam malzemesi olarak kullanılmaktadır. "
Emek değil, lotaryacılık felsefesi" yüceltilmektedir.
Yarışmaların hep sevimsiz yanlarından söz ettik. Biz, sadece Gırgır olarak, yarışmalara neden yer vermediğimizi, ilişkimiz olmasın diye özen gösterdiğimizi anlatmak istedik. Kendimizce ırak durmak için geçerli sebeplere değindik… Bu yarışmaların iyi yönü hiç mi yok, hiç mi faydasını görmedik?
Önce, yarışmalara katılan veya ödül kazanan yüzlerce karikatürcümüzü, yarışmalarla ilgili düşüncelerimizin dışında tutuyoruz. Bu düşüncelerimiz, sadece yarışmaların yapısı ve nedenleri ile ilgilidir. Yoksa, emek verip durduk yerde bir güzellik yaratan kişi için sadece "Saygın" sözcüğü kullanılmalıdır… İster yarışmaya versin emeğini, ister, gazeteye… O, kendi seçimidir… Aslolan yaratıcı emeğidir…
Yarışmaların faydasından söz ettik. Kısaca sıralamaya çalışalım:
- Karikatürün gazete ve dergilerden dışlandığı zamanlarda karikatürcülerimizin dış ülkelerde kazandıkları yüzlerce ödül, karikatür sanatının sürekliliğini sağlamıştır.
- Ulusça dış ülkelerden başarılara çok önem verdiğimiz için karikatür sanatı toplumumuzda saygınlık kazanmıştır. Bir futbol maçındaki galibiyete bile muhtaç hale getirilmiş halkımız için kazanılan ödüller, gurur ve moral nedeni olmuştur… Halk, kazanan karikatürü görmemiş olsa bile "Bizde karikatür sanatı var" demiştir.
- Çizerin içine dönüklüğü kırılmış, uluslararası görgü alışverişi başlamıştır… Etkilenme sonucu karikatürümüze daha değişik anlatım biçimleri gelmiş, bu anlayış, bir çok gelişmeyi başlatmış, gazete ve dergi tekniklerine göre çizilen karikatürler, değişik süsleme teknikleri, renkli çalışmalar ve afiş anlatımlarıyla zenginleşmiştir.
- Yarışma sırasında açılan sergiler, karikatürün asıl amacı olan kitlelere ulaşmayı sağlamıştır. Bir Türk karikatürünü gazete veya dergisinde göremeyen bir Finli, sergide görmüştür. Ya da bir Türk, Macar karikatürüyle tanışmıştır… Bu görme alışverişi de halkların mizah içindeki birlikteliğini ve kardeşliğini sağlamaya çalışan önemli bir olaydır.
- Bazı yarışmalardan sonra yayınlanan albümler, belge olarak karikatür sanatına fayda getirmiştir.
- Ödüller, genç karikatürcüleri heveslendirmiş, karikatür yayınlama olanağı bulamayan karikatürcüleri yüreklendirmiştir. Böylece karikatürden kopmamasını sağlamıştır.
Herhalde aklımıza gelmeyen daha birçok yararı olan bu yarışmalara katılmayın ya da katılın diye yazmadım ben bu yazıyı… Sadece ısrarlı mektuplarınız üstüne neden yarışma adresi vermediğimizi, neden kazanan veya kaybedenleri duyurmadığımızı anlatmak istedim. Gırgır'ın Türk karikatürü üzerinde etkisi çok büyük olduğu kadar, sorumluluğu da çok büyük. Bu sorumluluk içinde "
Yarışma" sorumluluğunu taşımak istemiyoruz. Ama karikatür anlayışı bir tane değil, belki de bin tanedir. Biz, yarışma karikatürü yapmaya çalışmıyoruz.
Sergilere canı gönülden evet… Fakat yarışmalara inanmıyorum. Bu, benim çok kişisel bir düşüncem. İnanmadığım bir işi de kendim, başkasına öğütleyemem.
OĞUZ ARAL
GIRGIR, 11 Kasım 1984.
(Bu yazı
k-grubu'ndan alınmıştır. Grupta paylaşan:
Levent Elpen).